--------------------------------------------------------------------------------
Selanik'te öğrenci iken, Nadire diye bir komşu kızı varmış.
Ciğerlerinden hasta olan bu kız Mustafa'ya pek hayranmış.
Her geçişinde pencereye koşar, ona bakarken yüzünü al basarmış.
Bir gün komşu kızı Hatice'ye açılmış:
"Mustafa Bey, öteki arkadaşlarına hiç benzemiyor" demiş.
Bu gizli sevdayı Mustafa'ya hissettirmeye karar vermişler.
Hatice, Zübeyde hanımların evine girer çıkarmış. Bir cuma, ailece oturmaya
gitmişler.Mustafa evde yokmuş.
Hatice, üst kattan bir şey getirmesi istendiğinde aklındaki planı
uygulamaya koymuş.Sofadan geçerken, saksı içindeki kırmızı karanfillerden birini gizlice koparmış. Mustafa'nın üst katta soldaki yatak odasına dalmış.
Karyolasının başucundaki masanın üzerinde açık duran tarih kitabının
üzerine karanfili bırakmış .
Korkudan titreyerek koşar adım aşağı inmiş.
Çiçeğin Nadire'den geldiğinin anlaşılacağına eminmiş.
Az sonra Mustafa eve gelmiş.
Zübeyde Hanım'ın ve Hatice'nin annesinin ellerini öpmüş.
Hatice'nin de elini sıkmış.
O dönem Türkler arasında el sıkma âdeti olmadığından Hatice şaşırmış
biraz... Zaten gizlice bıraktığı çiçekten dolayı pek heyecanlıymış.
Mustafa bu heyecanı hissetmiş; gözlerini Hatice'nin gözlerine dikmiş.
Küçük kız ne yapacağını bilememiş.
Mustafa "Ders çalışmam lazım" deyip yukarı çıkmış. Çıkar çıkmaz da tekrar
aşağı indiği ayak seslerinden anlaşılmış.
Hatice kalbinin duracağını hissetmiş.
Çünkü, geldiğinde Mustafa'nın elinde o kırmızı karanfil varmış.
"Bu çiçeği benim kitabımın arasına kim koydu?" diye bağıracak diye çok
korkmuş Hatice...
"Ben ettim, sen etme" der gibi bakmış ona...
Mustafa, Hatice'yi müstehzi gözlerle süzdükten sonra dışarı çıkmış.
Hatice hemen gidip olanları Nadire ablasına anlatmış.
"Ölüyordum korkudan. Bir daha beni böyle işlere sokmayın" diye yalvarmış.
Nadire, çiçeğinin adresine ulaşmasının keyfiyle beklemeye başlamış.
Aradan epey bir zaman geçmiş.
Bir gün Hatice, Zübeyde Teyze'sinin kendisini oğlu Mustafa'ya istediğini
öğrenmiş. Ama Hatice'nin annesi, Mustafa asker olup uzaklara gidecek diye bu izdivaca yanaşmamış. Konu kapanmış.
Mustafa, Harbiye'de okumak için İstanbul'a gitmiş. Lakin annesine
gönderdiği her mektubun altına "Hemşiremiz Hatice Hanım'a da mahsus
selamlar ederim" cümlesini eklemeyi hiç ihmal etmemiş.
Harbiye'den erkânıharp yüzbaşısı olarak çıktığında Hatice'yi yeniden
istetmiş.Bu kez Hatice'nin ailesi razı olmak üzereyken sarayda çalışan bir ahbapları >onları uyarmış:
"Ben, onun hakkında saraya gelen jurnalleri okudum. İstikbali çok karanlık.
Aman uzak durun" demiş.
Hatice'nin annesi, kızını alelacele bir başkasıyla evlendirmiş.
Yıllar geçmiş.
Mustafa Kemal, "******" olmuş
Evlenip çoluk çocuğa karışan Hatice, yaşadıklarını 1920'lerde bir kış günü,
Kocaeli'nde Maarif Müdürü olan apartman komşusu Münir Hayri Bey'e anlatmış.
Münir Hayri, daha sonra sinema tahsili için yurtdışına gitmiş.
Döndüğünde ****** kendisinden hayatını perdeye yansıtacak bir senaryo
yazmasını istemiş. Senaryonun esaslarını da bizzat dikte ettirmiş.
"Filme başka neler koymalıyız?" diye sorduğunda Münir Hayri, biraz da
çekinerek, "Her filmde kadın ve aşk unsuru aranır, bilmem nasıl
emredersiniz" demiş ve yıllar önce Hatice'den dinlediği hikâyeyi ******'e
nakletmiş.
Hatırlamış ******; gülmüş:
"Ben, Hatice'nin o karanfili kendi hesabına koyduğunu sanmıştım" demiş.
Ve devam etmiş:
"Hatice zekâsı, güzelliği ve
terbiyesiyle örnek bir kadındı. Her vakit hayatımın en değerli hatıraları
arasında kalacaktır."
Sonra Nadire'yi de hatırlamış:
"O kızcağızı da bir kâtiple evlendirdiler. Sonra öldü."
Hazin değil mi?
Devamı var:
Birkaç gün düşündükten sonra Münir Hayri'yi yeniden çağırmış ******:
"Tamam" demiş; "Bizim çocukluk hikâyesini filme koyalım. Yalnız Hatice'nin
ismini koymayalım. Bu, çok masum ve hiç de şerefsiz olmayan bir hikâyedir,
ama belki Hatice'nin torunları filan istemezler."
Münir Hayri'nin senaryosu "Ben Bir İnkılap Çocuğuyum" adını taşıyordu;
****** rahatsızlandığı için çekilemedi.
Hatice mi?
Son sürprizimiz de bu:
Hatice Hanım milletvekili seçildi ve Meclis'e girdi.
Torunları hayatta mıdır acaba?
İlk göz ağrısı Emine'ydi
Mustafa Kemal ******'ün özel hayatında genelde Fikriye ve Latife Hanım'ın adı geçiyor Latife Hanım 1923-1925 yılları arasında ****** ile evliydi ****** ile birbirine aşık olduğu söylenen Fikriye Hanım'ın ise aşkına karşılık bulamadığı için 1924 yılında Çankaya Köşkü önünde silahla intihar ettiği belirtiliyordu Ama senaryoya göre ******'ün hayatında bir de Emine var Münir Hayri Egeli'nin Bilinmeyen Yönleriyle ****** kitabında ve senaryoda ******'ün ilk ve son aşkının Selanik Merkez Kumandanı Şevki Paşa'nın kızı Emine Hanım olduğu yazıyor ****** ölümüne kadar kız kardeşi Makbule Hanım vasıtasıyla ondan haber aldığında mutlu olmuş, evlenmediğini öğrendiğinde çocuklar gibi neşelenmiş Hatta çok sevdiğini söylediği Eminem şarkısını da bu yüzden çok severmiş ve şarkı her çalındığı ortamda iştirak edip kimi zaman gözlerinden yaş gelirmiş
Mustafa Kemal Selanik'ten ayrılırken Emine Hanım'ın ‘Harbiye'ye ne zaman gidiyorsun?' yazdığı nota şöyle cevap vermiş: ‘Bu dakikada vapura gidiyorum Bu an-i mes'um bize kan ağlatacak Bendeniz sizi unutmayacağıma vicdanen yemin eder, sizden de aynı vefayı beklerim, allahaısmarladık Mustafa Kemal'